-
İç Sesim
Bugünlerde okumaya çalıştığım kitapta iç sesler ve dış sesleri nasıl yönetebileceğimizden bahsediliyor. Akşam bu saatlerde benim iç sesim, yine sevdiğim şiirlerin sahibi Atilla İlhan’ dan geliyor. “Akşamlar roman gibi biterdi, Jezabel kan içinde yatardı.” Dilime pelesenk oluyor, kurtulamıyorum bu iç sesten. Ters yüz filmindeki gibi, içeride duygular, küreleri tutmaya çalışıyor. Bazen inşa ettiğim merkezler, küreler düştükçe zarar görüyor. Üzüntü elini değdirmeye görsün, hemen maviye dönüyor o kürecikler. Ne diyordum, iç seste kalmıştık. Bu iç sesi ve dahasını o kadar başka anlamlar yükleyerek okurdum ki. O “Üçüncü Şahsın Şiiri” yok mu? Unuttum mu diye kendimi yoklardım. Olmayan bir şeylere özlemdi. Yaşanmayacak sanılan her şeye. Sonra Orhan Veli, Cemal Süreya, hatta Shakespeare soneleri… 66.soneyi durur durur söylerdim. Sanırım Ezginin Günlüğü de bestelemişti. Hiç unutmadım. Yani onu da mıh gibi aklımda tutardım velhasıl. Daha neler geldi geçti benim duygu odacıklarından. Düşünüp sindiren, hisseden unutmayan ben, bazen negatif düşüncelere kapılıp yeni bir güne başlayabiliyorum. İç ses duygusal ise daha etkili oluyormuş. Kitapta yine, ” işaret parmağını sallarken sen, diğer üç parmak seni gösteriyor” diyor üzerine basa basa. Acaba diyorum doğru mu? Duygusal sesleri bastır ve işaret parmağını kendine çevir ve sustur şu sesleri diyorum. Vay efendim, bana şöyle demiş, beni böyle üzmüş. Deniyorum…Umarım sınıfı geçerim. Bana bu şiirler artık neden farklı geliyor artık onu da biliyorum. Sindire sindire yaşamıyor, anı hissetmiyorum. An diyince aklımda, birkaç yıl önce yazlıkta, ayçiçeği tarlalarını iki yanıma, denizi karşıma alıp, bisiklete bayır aşağı binmem geliyor. Kendimi çok mutlu hissettiğim bir an, kazınmış yine resimli hafızaya. Çünkü hep bir şeyden sonra bir şey mottosu ile bitiriyorum günleri. Anın kıymetini bilmeyi kendime yeniden diliyorum sürekli. Bedenimi değil, ruhumu doyurmayı hayal ediyorum. Bir yerde okudum. Namazda secdeye varınca, bir sureyi okumak, namazın farzı değilmiş. Huzurda olduğunu hissederek durmak yeterliymiş. Bilginin doğruluğunu bilmiyorum. Ancak, bu bile bir kul için verilmiş bir ödev, bir farkındalık.Adı ne olursa olsun, farkındalık, anda kalmak, mindfulness… İnsan kendine yeni milatlar ilân edebilmeli. Ben de, evdeki akşam, sabah kargaşasını, çocuklarla olan bağırış, çağırış iklimini alt edip, belki yeni bir takvime geçebilmeliyim. Her gün kendime yeni yöntemler bulup, deneyip deneyip başaramadığım günlerin yanına, bir gün de oldu, doydum bugün de demeliyim. Ben kendime o kadar çok şeyler söylüyorum ki, bazen böyle yazı oluyor,bazen yazılamayan, söylenmemiş sözler olarak kalıyor. Kalbimle mi aklımla mı yaşadığımı bilemiyorum bazen. İçimden geldi yazdım yine. 08.02.2022. #içimdengeldiyazdım #bendeninciler
-
Sevmek
Sen şimdi yanımda yepyeni bir türkü gibisin.”
Geldi kondu yine dilimin bir ucuna. Kim demişti diye düşündüm, sonra şiirin tamamı geldi hatırıma. Tabi ya, Atilla İlhan…Harp Kaldırımda Aşk…
Ne umut veren bir başlangıç böyle. Birinin gelişini, yanında yeni bir türkü tazeliği yaşatacak kadar mutlulukla beklemek, karşılamak. Hepimizin içine ferahlık veren o anlar var ya.. Kimi için ağır bir hastalıktan kalkıp, yeniden yolda yürümek belki bu yepyeni bir türkü hissini yaşatan. Kimine, artık dönemeyeceği, eskisi gibi olmayacağını bildiği halde kendini bu haliyle bir an kabul etmek, kimine hasretle beklediğine kavuşmak, çok çalışılan bir yolun sonuna gelip, neydi o günler demek.. Size kim veya ne, kıştan sonra o ılık havayı, zor bir geceden sonra aydınlık sabahı, uzun bekleyişin sonunda aydınlık haberleri almış gibi hissettirir? Geçenlerde sormuştum kendime. Bana ne iyi gelir diye? Bir tanesi İstanbul trafiğinde arabanın içinde beklerken bağıra bağıra şarkı söylemekti hatta☺️. Çok sıradan bana iyi gelir dediklerimiz var, kimi çok kolay, kimi çok anlamlı, kimi çok saçma, kimi imkansız. Ama var iyi gelen bir şeyler, halen var. Şu olan bitene rağmen var. Sahi size ne iyi gelirdi?
Mart 22, 2022