• Ben bizzat kendim

    Hep kendimi açıklama gereği duyuyor(d)um. Sanki insanların kafasındakileri ben düzelteceğim. Oralar bile benden sorulsun, orada da her şey kendi düzeninde olsun istiyorum. Kontrol duygusu gitmiyor benden. Başıma gelebilecek ne varsa kontrol edebilirim gibi gelip, kendimi gereksiz yoruyorum. Neyim var neyim yoksa, kendimi saklamadan anlatıp sonra da beni her tür işlerinde özenle kırıp dökmelerini bekliyorum. Hep aynı serzeniş, akillanmıyorsun diyorum. İnsan görmüyor gerçekten. Ben saf saf anlatırken, susup, sonradan yapacakları, konuşacakları ne varsa onu hayretle karşılamamı bekliyorlar. İnsan görmüyor, her yere elimi uzatmaya çalışırken, benim elimin boşta kaldığı günler oldu bugüne kadar , halen de oluyor. İnsan görmüyor, herkes kendi küfesini doldurma derdinde. Bir gün bir tanıdığım bir laf etmişti.
    – Çuvalları köyde eşim kaldırmazdı. Hep benden beklerlerdi. Gücüm yetiyor mu diye düşünmezlerdi, dedi.
    Ben de böyleyim. Mecazi o çuvalı ille ben kaldırayım da, beni takdir etsinler diye bekliyorum. Ne safça bir düşünce. Bunun için başka laflar da var ama içerik olarak uygun kaçmaz. Velhasıl insan görüyor, kabul etmesi zor geliyor. Kocaman bir öfke duyuyorum, sonra da açıyorum koruma kalkanlarımı. Bir süre böyle kendi kendime takılıp yine fabrika ayarlarıma dönüyorum. Bu aralar yine, heyy çuvalı ben kaldırıyorum bakın derken takdir göreceğimi sanmışım. Yine dönerim fabrika ayarlarıma, çok sürmez yine. Ne yapayım, hamurum böyle…
    Aralık 25,2022
    #içimdengeldiyazdım #kendimenotlar

  • İlerde

    İleride diye bir laf vardı. Şimdilerde “bu an” var. Mehmet ile evliliğimizin ilk dönemlerinde , bir şeylerin hayalini kurarken 35 yaşına gelince, her şeyi yoluna koyacağız gibisinden bir şeyler söylerdi. Demek o dönemler hayal kurabiliyormuşuz. Bu sene ikimiz de 44 yaşına giriyoruz nasipse. Halen yoluna koyamadığımız çok şey var. Farklı farklı yolları yürümek durumunda kaldım. Belki hayalim böylesi değildi. Her zaman dediğim gibi iyi ki ve keşkelerimle yaşayıp gidiyorum. Bu ara hissedemediğim bir doygunluk hissi arar oldum. Arayıp bulamadığım bir içime sindirme eksikliği yaşıyorum. Bunun bir ilacı, takviyesi olsa içeceğim. Sanki biri beni oturtmuş, dur diyor, halt yeme, otur. Zihnimdeki düşünceler çok hızlı, ben yerimde sayıyorum. O kadar çok şükrediyorum ki, anlatamam. İçimden durmadan, Allah’ım şükür, şükür diyorum. Konfor alanımdan çıkacak enerjim yok. Olursa kaldıramayacağım bir durum, nasıl çıkarım bilmediğimden, mevcut duruma şükürler olsun diyorum. Şükretmeyi biliyorum elbet, ne kadar önemli olduğunu da. Ancak çıkamıyorum kozamdan, konfor alanımdan. Komşularla sıfır sorun politikasını benimsemiş, ortak denize sahip ülkelerden biri gibiyim. Aman benden gitsin ne gidiyorsa diye nezaketimi koruyup idare ediyorum. Beni kendi gözleriyle gördükleri gibi sanıyorlar. Yapabileceğim işi, mutfak idare edip, çocuk bakmakla sınırlı sayan hemcinslerim var. Kimsenin gözünün arkasına yansıyan perdedeki resmi değiştiremeyeceğimi iyi biliyorum. Durmadan, aslında ben… diye başlayan cümleler kurmayı bırakmak istiyorum. Kendi içime sinmediğinden işte. Önceden kulağımızda güzel bir şarkı, lezzetli bir yemeği yer gibi, sindire sindire mi yaşıyorduk? Alp, bazen ipe sapa gelmez laflar söylüyor, kırıyor beni. Boş veriyorum. Çünkü ergen annesiyim. Bazen gözlerim dolsa da. Geçenlerde yine bağırıyordu.
    ‌- “Beni kendi çocukluğunla karşılaştırma, siz mutluydunuz, biz değiliz! dedi.
    Gerçekten haklı mı diye düşündüm. Hatta Mehmet ile konuştuk. Sonra, galiba biz de böyle hissediyorduk ergen dönemlerde, şimdi ise hasretle bakıyoruz o dönemlere diye fikir birliğine vardık. Ben halen bilemiyorum. İleride, bizim çocuklarımız da kendi içlerine bakıp, aynısını mı söyleyecekler?

  • Ya sonra

    Geçenlerde bildiğim bir şeyi yeniden keşfettim. Hayata bakışımız, genellikle alışık olduğumuz durumu aramaya ve onu bulmaya yönelik. Aslında çok güzel geleneklerimiz de var. Ancak, genel durum, hep bir sorun aramak, bir acıdan beslenmek, yaşadığımız olumsuz bir süreç varsa, bundan bir an önce çıkmaya çalışmak yerine, alışkın olduğumuz olumsuz duyguların kıyısında, köşesinde durmaya devam etmek. Yani, bu ve benzeri dışında bir duygu bilmiyoruz ki. Bu coğrafyada üzüntüyü paylaşmak daha yaygın, daha kabul edilebilir. Mutluluğu paylaşmak, onu taçlandırmak, birilerine bunu yaşayabildiği için güzel sözler söylemek daha zor olan. Yılmaz Erdoğan’ın “Kin” adlı bir filmi vardı. Filmde baş komiser terfi alıyor ve çalışma arkadaşları onun terfi almasını kutluyordu. Adamcağız, bu kutlamada öyle utanıyordu ki, şöyle söylüyordu:
    – Kutlama, bizde mahcubiyet yapıyor niyeyse.
    Öyle işte, alıştığımız duygu kutlama duygusu değil. Keşke, güzel ülkemde hakim duygu keder ve acı olmasaydı. Bu ara alıştığımız duyguyu rahat rahat dibine kadar yaşayalım diye her şey üst üste geliyor sanki. Vardır Yüce Allah’ın bir bildiği elbet. En azından kendi adıma konuşursam, hiç bir şeyin sırrına eremediğimi biliyorum. Ne zaman çok umutsuz olsam, ki bu aralar tastamam öyleyim, o koca kara gözleriyle ilkokul 1. sınıfta tahtanın önündeki küçük kız gibi hissediyorum. Bir şeyler öğrenmeye istekli ama çok korkak, çok iştahlı ama endişeli, çok akıllı ama yetersiz. İşte böyle geçiyor günler. Bazen içinde kaybolarak endişelerin, bilinmezliğin, mayasıyla yoğrulduğumuz bu kederli coğrafyanın sadece acılı ve ekşili taraflarını duyarak yaşıyoruz. İnsan hikâyelerini duydukça, hep ya sonrası diyorum. Bizler için bile, peki bundan sonrası demekten kendimi alamıyorum…
    Not: Fotoğraf 2022′ ye girerken. #içimdengeldiyazdım #kendimenotlar

  • Geçecek

    Bugün birileri hastasının başında bekliyor, birileri hasta yatağında iyileşmeyi umut ediyor, kimi eller havaya modunda, Çeşme ‘de fotoğraflarını, videolarını paylaşıyor. Kimi, kendi için sabah nasıl olacak bilmiyor, kimi sabah olsa ayı nasıl geçirecek bilmiyor. Kiminin tuzu kuru, kimine göre falancanın zaten tuzu kuru… Hayatımızın başı ve sonu arasında geçirdiğimiz günler, bizi dibe çeken ve göklere çıkaran duygular varsa eğer, aslında yaşadığımız hayatın özeti gibi oluyor. Kırılma noktaları, başlangıç noktaları, gemiyi yakma zamanları, elini cebine koyup, sırtına ceketini alıp, kapıyı sertçe kapayabildiğin zamanlar, içindeki cerahatı sökercesine saydırabildiğin zamanlar ve dahası. Bazı zamanlar zihnimde kurduğum köprüler beni öyle yoruyor, öyle anlamsızca duygusal yapıyor ki. Ne gerek vardı şimdi diyorum. Sonra yine ruh gibi dedikleri moduma geri dönüyorum. Tekrar rutin ve sonra yine bir şey gelip vuruyor, şaak diye… Sıradan gelen çok şey bir anda öyle çok şey anlatıyor ki, olmasa ne yaparım diyorum. Sonra gücüm bitiyor, olmasa nasıl mücadele ederim bu kadar yorgunlukla diyorum. Beni ben, sizi siz yapan ne varsa, anneniz, çocuğunuz, o eski şarkı, yazlık günleri, artık neyse. Bırakmayın…Her ne varsa geçecek, ben biliyorum… Siz de öyle bilin. Temmuz 28, 2022 #içimdengeldiyazdım #kendimenotlar