Yazdım gitti
-
Delirmece
Deli gibi yazasım var, içimdekileri ortalara saçıp, kırılan bardaklara ortalık da battı diye düşünmeden arkamı dönesim var. İçimde şarıl şarıl akan suyun sesini duymamak için girdiğim kalıplardan çıkıp, keçileri yine salasım var. Kaba saba insanların kafalarının içine destursuz giresim var. Onların dilinden konuşup, kendimi yerlere çekesim var. Çocuğumun kafasındaki, o çerçevede duran anne imgesinin dışına taşasım var. Hiçbirini yapamasam bile, çok çok, el yazısı yazar gibi, harflerin kuyruklarını, kuşaklarını attıra attıra durmadan yazasım var. İçime sokulan tuhaf cesaret ile, dan dun konuşasım var. ( Herkes konuşunca iyi, biraz da beni dinlesinler diyesim var) Bu sıcaklar mı, yerinde durmayan zaman mı, gücüm yetmiyor artık diye söylendiğim bezgin zamanların eseri mi bilmiyorum, bir şeyleri durdurup, burada inecek var diyesim var!
-
Ketum
Bu ara yazmaya çalışıp yazamıyorum. Elalem yine beni ele geçirdi. Hissettiğimi yazıp, o anlık duygunun birine geçmesinden imtina eder oldum…Beni yargılamasın artık o okuyan kimse, içimi görmesin, kimse artık. Kabuğum yeterince sert mi diye tekrar tekrar bakayım istiyorum. Görmesin kimse beni. Ben de “ketum” olayım. Kıymetli, kıymetsiz ben de örteyim üzerini istiyorum çok da lüzumsuz bir durumu. Belki böyle böyle, ben de pişerim, taş olur açmam kapımı kimselere diyorum. Sahi, insanın içi böyle mi taşlaşıyordu? Kapılarını kapatmayı insan, hem aklını hem de kalbini ardına kadar açtıktan sonra mı öğreniyordu? Unuttum sahiden. Ben de öyle oluyorum dönem dönem. Söz bu sefer, dönmem tavrımdan diyip, içime eski ben kaçıyor. Bakıyorum hoop, açılmış kapılar. Buyur gel diyorum… Nerede o inatçı, dik duruş. Olmuyor benden yani. Mayam böyle, evde pişen yemeğin kokusu 100 metre ötede. Al sen de tadına bak der gibiyim. Halbuki öyle mi çoğu kimse. Birbirlerine aslında nasıl baktıklarını, bana nasıl da mesafeli olduklarını görüyorum. Kimi zaman dertleniyorum bu lüzumsuz durumla. Bazen de, “sal kızım, gitsin” diyorum. Kapının ardı önemli. Hem içime açılan kapılar, hem de içimden kapanan kapılar. Gece gece nereden çıktı bu yazı, inanın bilmiyorum. Uyku tutmadı, belki de şu kapılar kapanınca, yine tuttum eleştirdim kendimi. Ne kendimi, ne çocukları mutlu edebildim bu akşam belki. İşte bir yerlerden geldi, kalemin ucuna kondu yine artık bir şeyler. Çok da önemli değil aslında, anlık, dedim ya, üzerinde düşünülecek bir şey değil, hatta hiç değil..Yine her zamanki gibi #içimdengeldiyazdım Eylül 28, 2023 Uşak
-
Kabuğum
Eğer doğruysa, her insanın onunla birlikte doğup, o ölünce kaybolan bir yıldızı varmış. Rivayet bu ya. Öyle ki, uzaydan bakılınca bu yıldızın yok olma süresi o kadar kısaymış ki, biz insanoğlu türlü türlü hayat gailesi içinde yoğuruluyorken, hoop bir yıldız kayar gibi çekip gidebiliyormuşuz. Bir kısmı, kulağa hoş gelen romantik hikayeler olabilir. Belki de öyledir. Her birimiz, eşsiz, ancak sahildeki herhangi bir kum tanesinden biriyiz. Aslında diğer kum taneleri için de, herhangi bir kum tanesiyiz. Bizden milyarlarca olmasına rağmen hepimiz biriciğiz. Son senelerde, kabuğumun içinde bana ayrılan boşlukta kıpırdamaya çalışarak yaşıyor gibi hissediyorum. İçeriden kuvvetli bir tekme atıp, o kabuğun rahatlatıcı ve bilinmezliğin habercisi çatırdama sesi ile bir seviye daha rahatlayıp, hadi koşmaya devam demek istiyorum. Beni tutan ne yapacağımı bilememek belki de. Üzerime yağması muhtemel rüzgarın beni ıslatmasından imtina ediyorum. Rüzgarın beni ters yüz etmesi durumunda, yapmam gerekenleri yapamayacağımı biliyor, kabuğum ve ben mutlu yaşıyoruz. İçimdeki enerji, yerden kaynayan temiz bir su gibi…
İnsanlar bu dünyaya yıldızlar gibi kendi ışıklarıyla gelip, ışıklarıyla gidiyor. Kimi parlak, görünüyor, kimini sadece az insan görüyor. Kimi, kum taneleri gibi kısacık hayatta savrulup gidiyor, ışığına rağmen… Dün 44. yaşımı bitirdim. Kendime bir şeyler diledim. Bu kadar betimleme yapıp anlatmama rağmen, çoğu şeyin aynı kalmasını diledim gibi. 40′ dan sonra her şeyi küçük küçük keşfediyorum. Bu da bunlardan biri. Kabuğu içeriden kırmak gerek. Bazen kuvvetli bir çekiç darbesi ile, bazen de küçük küçük sezdirmeden. Tünelin ucundaki ışığa kavuşmak isteyen bir mahkûm gibi. Öyle istemek ile dilemek ile olmuyor. Bunlar büyük şeyler değil, kendim olmam için yapılması gerekenler. Daha, benden bir tane daha yok, yarısı çoktan geçti yolun diyerek, ışığı daha çok görme isteği benimki. Sabahları daha da erken kalkıp günü kaçırmama, belki küçük bir iki şey karalama fırsatı bulma, enerjisiyle beni yormuş olanları çok duymama, her şeyi bilir gibi konuşanların yanında susabilme olgunluğu, benim hakkımda ne düşündüğünü bildiklerimi, onlara rağmen yargısızca karşılayabilme, daha sakin kalabilmek için her tür desteği almaya hazır bulunmak ve denemek, çok daha az konuşup, uzun uzun susmak, değmez diyip arkamı dönüp gitmek, ama içime ve sevdiklerime dönmek. O kadar çok şey var ki fark ettiğim. Farkındalıklarla yaşamak mutlu ediyormuş beni. Hayatın gerçeklerine rağmen kendimin farkına varıp, yolumu görmeye çalışmak. Bazen kabuğun altından, bazen haberci gibi tepeden, kuş uçuşu bakarak …Yerden kaynayan o temiz su, benim içimdeki enerji, yine bir şeyler diledim bile yazarken. Kalbini temize çekmek isteyenlere gelsin bu yazı. Zira, ben bir süredir, temize çekiyorum kendimi. #içimdengeldiyazdım #kendimenotlar Ağustos 31, 2023 -
Elbette
Az önce Candan Erçetin ‘ in Avrupa’da Metropole Orkestrası ile verdiği konseri kısacık dinledim. Yeni bir şeyler yazmaya, bu sefer bu güzel konser videosu vesile oldu. Dedim ki kendime;- Herkesin ruhunun ,duyduğu güzel bir tını ile peşinden gitmeye hasret kaldığı yerler ve zamanlar var, olmalı!Bu video, kısacık da olsa hasret kaldığım yer ve zamana sürükledi, hızlıca yerime geri gönderdi. Bu tatlı müzikle birlikte, omzumun üzerinden esip geçen İstanbul havası, rüzgarın özlemişiz dedirttiği o yaz akşamındaki üşüme hissi, parfüm kokuları, deniz kokusu, birbirinin içine geçmiş iyi insan enerjileri, oturduğun koltuğun rahatsızlığı ama boş vermişliği… Sanki tüm bunları ve fazlasını bir zaman kapsülüne koyup önüme getirdim. Dedim ya, insan kendini iyi hissettiren şeylerin peşinden gitmeli, belki benim gibi yine şifayı kapmış bir halde battaniyenin altından, belki ofisteki masadan, belki makine başındayken, belki de ne işim var dediğiniz fotoğraf karesinin içinden, gülümsemeye çalışırken. Bu aralar, iyi gelen ne vardıysa, unutmuşum. Aramayı da, çağırmayı da…Eylül ‘ den beri, bir türlü toparlanamadım. Düşük kan değerleri, tansiyon, iki kulağım arasındaki sis bulutu ve dönme derken, biri arkamdan beni dürtüyor ve arkadan çekişli bir şekilde günlük koşturmayı tamamlamaya çalışıyorum. Gelip geçici şeyler olsun, hep söylediğim gibi.Bir sürü yazı karaladım. Hep yarım. Kızıyorum kendime. Maymun iştahlı diyorum. Bitmiyor elimde bir şey. Böyle yarım yarım her şeyim. İş yarım, ev yarım, çocuklar da yarım, ben zaten yarım…Böyle böyle düşünürken, insan sadece bir an mutlu olup, onun sıcaklığıyla gününü kurtarır mı ki, dedim. Mesela, içini acıtsa bile, çağırmak lazım iyi olanları. Geçmişimiz varsa, yarın için de olmak için bir sebebimiz var. Ben bugün güzel anıları çağırdım bu şarkılarla. Sonra da bugünkü enerjimi onlardan aldım. Belki kiminiz diyordur, yattığı yerden kendine bir şeyler bulmuş, kolay tâbi diye. Bu yazıyı bile çok zor yazdım. Kerem durmadan bağırıyor şu an, bahçedeki ışıkların kumandasını bozdu. Bahçemizde sanki bir disko topu var şu an ve kapatamıyorum. Kerem mutfakta 80.turunu koşarak tamamlıyor, Mert’e yeni gelen futbol topunun içine “töreni” diye tabir ettiği tornavidayı çevirmek suretiyle içine soktu. Mert ile birbirlerine girdiler. Bir de ergenlik var. Sanki Moipark’ ta korku tüneline girmişiz, ne zaman çıkarız Allah bilir diye bekliyoruz. Her şeyin ne harika olduğu, ne de çok kötü olduğu bir günden şükürle yazıyorum. Ben çağırdım o anları bugüne şükürle. Sonra devam ettim önümde yaşanacaklara. Bilmiyorum ki yarın ne getirecek, herkes gibi. Bugün kendime bu yolu buldum, yarına Allah Kerim 🙏
-
Koca dünyaya sığmıyor insan
İnsan sığamıyor koca dünyaya. Hâlbuki her insan koca dünyayı içine sığdırabilme meziyeti ile donatılmış iken, belki de bu güce yetti yetecek gücü bulabildiği nice zamanlar varken. Dünya insanın içinde, insan kendini koca dünyaya öyle de böyle de sığdıramıyor kimi zaman. Hep bir planlar, hep bugünden farklı bir yerde olma gayreti, kimi zaman koşup, kimi zaman düştüğümüz günler ve geceler boyunca bile, hep bir dünyada yer edinme gayretiyle üstelik. Bir de ben varım dercesine bu gayret .Koca koca binaların camlarla kapatılmış balkonlarından kimimiz dünyayı seyrediyor, kimi yaşıyor dibine kadar hayatını , kendince elbet. Daha iyisi, en güzeli derken iç sıkıntısı geliyor kimimize. Hep çok iyi olup, aslında ulvi amaçlarla, çok masumca sebeplerle birilerinin hayatına saygı duymayıp, değer vermeyip, bu koca dünyada bir yer edinmeye çalışanlarımız da, ” hep haklı, hep en doğru” oluyor. Hepsinin derdi, bir yer bulabilmek. Dünya kocaman ama her insan içine alamıyor ki dünyayı. Alanlar pek az, ışıkları var, bir çift gözün nuru var üstlerinde.
Kendimi tekrar ediyormuşum yazılarımda. Belki ediyorumdur. Çıkamıyormuşum bu döngüden. Çıkamıyorumdur. Kendime değiyor yazılarım. Hiç değilse…. Bugün de böyle olsun.
Mayıs 20, 2023 #içimdengeldiyazdım #kendimenotlar -
Pırıltı
Duygularımı, yaşadığım ânı , dahası dönüm noktalarını bile yaşarken, duygularımı ifade edemedim. Biraz böyle büyütüldüğümden, böyle olduğumu düşünüyorum. Bu güne kadar insanların benim hakkımda ne dediği, ne düşündüğü hep önemli oldu. Günü yaşadım, önemli dönemeçlerden de geçtim. Bazı insanlara nasip olmayan mutlu günlerim de oldu. Kimsenin yanında, gözümden yaşlar gelene kadar güldüğüm sayılıdır. Ağladım ama.
Ne kadar sevildiğimi hiçbir zaman anlayamadım. Bendeki sevginin karşılığını bulamadığım onlarca an var aklımda.
Sebebi, kendi kendime anlık yaşadığım duygu yoğunluğunun hayatımın tümüne sirayet etmemesidir. Kendimce kırılgan ve olmadık zamanlarda hunharca kıran olmam, bundan mütevellittir. Kendimi çözümleme arifesindeyim. Ah bir başarsam… Mutlu çocukluk günleri, ağrılı ilk ergenlik dönemleri, kendimi bulmaya çalışma dönemleri derken, kendimi ruhen ne kadar yorduğumu anlıyorum. Şu an olduğum yaşta, 3 çocuğun annesi ve bir başkanın eşi olarak, dışarıdan imrenilen hayatımda ,gerçek kendimi yeniden bulmak ve gözlerimin karasındaki pırıltıya yeniden kavuşmak istiyorum. Her şeye ama her şeye sonsuz defa şükreden ben, böyle düşünerek nankörlük yapıyor olabilirim ancak yazar bu defa gerçekten böyle hissediyor. -
Şükür
Birlikte büyüdüğüm, beni büyüten insanlar var. Herkesten birşeyler öğrendim. Bazılarını bilinçli uyguladım hayatımda, bazılarını çok içselleştirdiğim için uyguladığımı fark etmem bu yılları buldu. Keşfe devam ediyorum ben de herkes gibi. Bazen öyle iştahla yazmak, yeni bir şeyler öğrenmenin hazzında kaybolmak istiyorum ki, bu yoğun hayat bana şiir, şarkı gibi bunu da unutturuyor. Aslında başka bir şeyler yazacaktım, ancak klavyem hızlı davranıp bazen başka limanlara gönderiyor beni. Öylesine, kim ne der diye düşünmeden yazmak isteği nedeniyle, yazdığım pek yanlış yönlere çekilebiliyor. Acaba niye yazmış,galiba çok dertli, çok mutsuz diye konuşanı da oluyor, beni arayan has arkadaşlarım da oluyor. İfade etmeyi seviyorum. İnstamom gibi , falanca arkadaşım iyi ki varsın, kocacım ömrüm gibi paylaşımlar yapamıyorum. Yaşamak bu değil, Bir günü zaten yoğun yaşayıp,bunu sosyal medya hesaplarında heba etmek istemiyorum. Âna tutunmaya çalışıyorum. Facebook ve Twitter hesabım yok. Instagram’da çok aktif değilim. Paylaşacak şu an bir blog hesabım da yok, o yüzden buraya yazıyorum. Gayet mutlu, huzurlu, şükür doluyum. Eşim, çocuklarımız ve tüm sevdiklerim huzurla nefes alıp verdikçe ben de mutluyum. Bahçemdeki aydınlatmanın verdiği ışık, soğuk havayı da benim içimi de ısıtıyor. Herkes gibi zorluklar var, ama ben falancanın yaşadığı zorluktan beslenip, altında bir şeyler aramıyorum. Hiç de umurumda değil. Meraklı herkese tavsiye ederim . Birlikte büyüdüğümüz insanlardan besleniriz dedim ya, teyzem mesela. Çok güzel şiirler yazardı. Hatta bir şiiri vardı. Adı da Megaloman. Şöyle diyordu. Altı parmaklı bir çocuk doğursam da, o benim bebeğim, o benim emeğim. Yani ben, falanca tarihte bir duygu paylaşımı yaptıysam, o benim dilimden akan, benim duygum. Merak uyandıracak bir konu hiç değil. Herşey yolunda, sonsuz şükür ve minnetle…
-
Kimine bin yılda gelir umut, kiminde hep var
İnsan büyüdükçe ya da yaşlandıkça diyeyim, çocuk tarafına daha çok yaslanıyor. İçimdeki dengeyi bulabilmem için, bir şeyler ile hizalandığımı hissedebilmem için belki, türlü sebepler ile, burada bir çırpıda söylenebilecek onlarca haklı gerekçe ile. Yaşadığımız yüzyıl belki de çocuk tarafımızı bir umut gibi cebimizde tutmayı gerektiriyor. Sabah kalkınca, Kerem’in uyuyor olmasını fırsat bilip elimdeki küçük budama makası ile gözünün içine baktığım manolya ağacımın etrafındaki çimleri kestim. Olduğu kadar işte deyip, dibine diktiğim lale soğanlarını artık daha rahat görebileceğimi düşündüm. Fazladan verebileceği genç bir yeşil yaprak ile beni mutlu edeceğini bildiğim manolyama tekrar baktım. Hatta, gerçekten bu sene olmayacağını bilsem de, belki tek bir beyaz çiçeğini görür ve koklarım dedim. Bunu çok da beklemiyorken üstelik. İnsanın çocuk tarafı cebindeki umudu gerçekten. Tüm kartlar tükendiğinde , ortaya işe yarar mı umuduyla atılabilecek son yegane kırıntı belki de. Bugün manolyamın etrafındaki çimleri seyrelttikten sonra, tam da bu duyguyla baktım camdan dışarı. Hâlbuki geçen hafta da, bu haftaki gibi, “ya uzun uzun yürümeli ya da çiçek dikmeliyim” diyerek yatmış, geçen hafta ikisini de yapamamıştım. Varmış bir bildiğim. İyi gelir insana, umudunu cebinde tutmak. Hâl böyleyken, yaşananların öznesi değilken, sadece şahit olmuşken dahi ya da çaresizce çocuklara artık şarkılardaki gibi bir dünya bırakamayacağımızı biliyorken, düşünüyor ve durumu ne yapalım diyerek kabul edip, bir yol tutturup yaşıyorken de, her şekilde, her fırsatta. Kimine bin yılda bir gelir bu umut, kiminde hep var. Bugün de böyle. #içimdengeldiyazdım #kendimenotlar
Nisan 9, 2023 -
Hatır için
Rahmetli anneannem, ben küçükken bir şey yapmak istemediğimde;
-“Kızım, hatır için çiğ et yenir.” derdi.
Hatır için susmayı, hep idare etmeyi öğrenen biri oldum. Yine de çok sabırlı sayılmam. Ama hep orta yolu bulalım, ortalık karışmasın derdindeyimdir. Bugün, bir defa daha fark ettim. Hatır için yediğim çiğ etler artık karnımı ağrıtmaya başlamış…
Bir gün bir yerlerden patlar dediğim ne varsa, arkamdan geliyor. Yaşadığımız günleri de temize çekmek lazım. Ama hep bir kalan, giden var. Mübarek veresiye defteri. Hatır için veya kadın olduğum için hep ben idare etmek zorundaymışım gibi hissetmişim, hissediyorum…Bana biçilip, hayır ben aslında tam da öyle değilim diye yırtındığım, ama çok söylediğim için artık anlamını kaybetmiş kendimi anlatmanın beyhude bir çabası içinde olduğum zamanlarla beraber, çoğunlukla susup, arada patlamalar ile beraber hatır için çiğ et yemeye devam ediyorum. Aslında görmek istediğim en son kişi ile o hiç olmak istemediğim resimde, acaba o kapıdan hiç geçmeseydim dediğim zamanları geçmişe hızlıca gidip gelerek muhakeme ediyorum. Neden mi yazdım bunları? İnsan, sevdiği birinin hatırına, birinin kaprislerini, mutsuz eden her türlü lafını, bir türlü memnun olmayışını sineye çekiyor ve karşısındaki, buna mecbur olduğunu söylüyorsa, acaba benim neden sadece basit bir gönül alma, hatırlanma gibi ayda yılda bir aranıp sorulacak değer verdiğim insanlar yokmuş gibi davranılır? Biliyorum cevabını, benden dolayı. Ne kadar çok verirsen, o kadar çok alıyorlar. Aman sorun olmasın. Bu da böyle oluversin madem diye diye. Sonra patlıyor, patlıyor, ağrıyor karnın işte… Eskilerden bir yazı, paylaştım gitti. Nisan 24, 2023, Kütahya Zafer Havalimanı #içimdengeldiyazdım #kendimenotlar -
Ne önemi var ki?
Aslında, ellerim yıkamaktan perişan, kapı kollarını, telefonumu kolonya ile sürekli silmekten, işten gelen kocamı ve kıyafetlerini risk gibi görmemden, ara ara hata kodu bilmem kaç verdiğimden bahsedecektim. Ama hepsi bana çok lüzumsuz geldi.
Bizim için çalışan, zor günlerde yanımızda olan ve olacak sağlık çalışanlarımız, biz sıcacık evlerimizdeyken, her türlü hizmeti aksatmadan bize sağlayan her alandaki değerli insanlar, sizlere müteşekkiriz. Tüm kalbimle “iyi ki varsınız” diyorum. Bu dönemde, ailesinin bakımı için çalışmak zorunda olan ve işi artık olmayan insanlar için de ayrı bir üzüntü duyuyorum. Hepimizin birileri için yapacak birşeyi muhakkak vardır. Bizim de durumumuzun ne olacağı hiç bir zaman belli olmayabilir. Ben hep şöyle dua ederim. “Allah’ ım, bugünümüzü aratma, gördüğümüzden geri koyma ve ihtiyacı olan insanlara yardım etme fırsatı ver” . Elbet, nice güzel dua vardır. Öyle güzel, içten edileni vardır ki, duanın söylenişindeki naiflik insanın kalbini titretir. Bu da benim dualarımdan biridir. Yarın “Miraç Kandili” . Allah’ ım sevdiklerimizle nice kandillere eriştirsin hepimizi… Fotoğraf,#evdekal günlerimizden, Bu portakalları keserken, çocuklara durmadan alternatif sunduğumu fark ettim. Mesela, portakalları elma gibi mi, halka halka mı keseyim ya da pilavı kase ile şekilli koyayım,nohutu üstüne mi etrafına mı gibi sorular soruyorum. Sonra da, şükretmiyorsunuz diye kızıyorum. Halbuki, bu konfor alanını onlara ben verdim. Bu da bambaşka bir konu. Zaten bu aralar ne önemi var ki…