Senin Hikayen
Geçenlerde yine bir şeyler yazmaya çalışıp yarım bırakmışım. Her zaman yaptığım gibi…
“Hepimiz bir hikâyeyi tamamlamaya çalışıyoruz. Dünyanın merkezine her tür renkten iplerle bağlıyız aslında” diye yazmışım.
Bu ara kendimi bir çarkın içindeymiş gibi düşünüyorum. Çark, yaşadığımız günler, geçip giden ömür. Finalde bizi kimler, hangi mekanda bekliyor bilemeyeceğiz.
Bir cümle okudum dün. Şöyle diyordu:
– Hepimiz hayattan alacaklıyız.
– Hayatın bize ne borcu varmış ki? dedim sessizce. Sonra bu yazının da yazılma sebebi oldu. Yazmak için bir çıkış noktam olmadıkça sonunu doğru dürüst getiremiyorum çünkü. Yaşamayı, bir hikâye yazılacaksa madem, eksik kalmasın diye o çarkın içinde dönmek, her seferinde basamakların önünde yeni kapıları açmak gibi gördüm. Bir kapıdan diğerine, hep yeni bir girizgah ve yeni bir hikâyeyi kusuru ile de olsa tamamlama gayreti. Belki böyledir, belki sözcükler bu kadar anlatabiliyordur. Duygular, düşünceler değişir, belki bu da suyun yolunu bulduğunu gördükçe, bildikçe değişecektir. Alacaklıyız demişler ya. Sahi neden öyle hissediyoruz kimimiz? Bazen bende de oluyor bu tuhaf duygu. Herşey eksiksiz olsun istiyorum. Değiştirmeye gücümün yetmedikleri, kimi zaman bana ağırmış gibi gelen yüküm mesela, olmasın diliyorum. İşte falan şey de böyle olmasa, nasıl da iyi olurdu diyorum içimden. Kendimce hikâyemi tastamam yazmaya çalışıyorum. Ama unutuyorum işte, unutuyoruz, hikâye elbet eksik kalacak. O zihnimde canlandırdığım çarktan atmam gerekiyor kendimi. Eskiden trenlerdeki emniyet frenini çekmek gibi. Mesela elinde anlamadığın bir raporla bir odanın kapısında bekliyorsun, yahut bir yakınının derdine merhem olamıyorsun, bazen bakıyorsun etrafa, fren yok. İçimi dolduran bunca iyi, kötü şeyden sonra, anahtarı arayıp tüm çantayı boşaltmış ama yine de bulamamış gibi hissediyorum. Diyorum ki, hikayeler her zaman tamamlanmaz, olan biten zaten senin hikayen…
Mayıs 10, 2022