Ya sonra
Geçenlerde bildiğim bir şeyi yeniden keşfettim. Hayata bakışımız, genellikle alışık olduğumuz durumu aramaya ve onu bulmaya yönelik. Aslında çok güzel geleneklerimiz de var. Ancak, genel durum, hep bir sorun aramak, bir acıdan beslenmek, yaşadığımız olumsuz bir süreç varsa, bundan bir an önce çıkmaya çalışmak yerine, alışkın olduğumuz olumsuz duyguların kıyısında, köşesinde durmaya devam etmek. Yani, bu ve benzeri dışında bir duygu bilmiyoruz ki. Bu coğrafyada üzüntüyü paylaşmak daha yaygın, daha kabul edilebilir. Mutluluğu paylaşmak, onu taçlandırmak, birilerine bunu yaşayabildiği için güzel sözler söylemek daha zor olan. Yılmaz Erdoğan’ın “Kin” adlı bir filmi vardı. Filmde baş komiser terfi alıyor ve çalışma arkadaşları onun terfi almasını kutluyordu. Adamcağız, bu kutlamada öyle utanıyordu ki, şöyle söylüyordu:
– Kutlama, bizde mahcubiyet yapıyor niyeyse.
Öyle işte, alıştığımız duygu kutlama duygusu değil. Keşke, güzel ülkemde hakim duygu keder ve acı olmasaydı. Bu ara alıştığımız duyguyu rahat rahat dibine kadar yaşayalım diye her şey üst üste geliyor sanki. Vardır Yüce Allah’ın bir bildiği elbet. En azından kendi adıma konuşursam, hiç bir şeyin sırrına eremediğimi biliyorum. Ne zaman çok umutsuz olsam, ki bu aralar tastamam öyleyim, o koca kara gözleriyle ilkokul 1. sınıfta tahtanın önündeki küçük kız gibi hissediyorum. Bir şeyler öğrenmeye istekli ama çok korkak, çok iştahlı ama endişeli, çok akıllı ama yetersiz. İşte böyle geçiyor günler. Bazen içinde kaybolarak endişelerin, bilinmezliğin, mayasıyla yoğrulduğumuz bu kederli coğrafyanın sadece acılı ve ekşili taraflarını duyarak yaşıyoruz. İnsan hikâyelerini duydukça, hep ya sonrası diyorum. Bizler için bile, peki bundan sonrası demekten kendimi alamıyorum…
Not: Fotoğraf 2022′ ye girerken. #içimdengeldiyazdım #kendimenotlar