• İyi olacağız…

    Mehmet Yaşin,  sosyal medyasından, eşinin vefatını şöyle duyurmuştu:

    – Beraber dünyanın en lezzetli hayatını geçirdik. Onsuz hayat tatsız, tuzsuz ve pazar akşamları makarnasız kalacak.”

    Bunu okuduktan sonra aklımda kaldı, hiç unutamadım.

    Annemiz, babamız, çocuklarımız, eşimiz… Kimi insan birinin gerçekten dünyası. Hayatını farkında olmadan yıllar içinde onunla doldurup, onsuz olmayı düşünemediği dünyası. Pazar akşamları birlikte yediğin ketçaplı Nuh’un Ankara spagetti makarnayı, dünyanın en lezzetli yemeği imiş gibi yiyebilmek herkesin harcı değil. Hayat birlikte yaşamayı başarmak iken, kimimiz bunu, katlanıp yolu bir şekilde bitirmek olarak görüyor olabilir. Kimimiz de, yanında olan insan ile tadını çıkarıyor. Bence çoğunluk ilk söylediğim grupta. Diğer türlüsünü başarabilmek için, çok fazla imkâna sahip olmak da gerekmiyor. Küçücük bir ayrıntı bile insana sevildiğini hissettirken, sevmekten keyif almayı da anlatıyor. Seni seviyorum diyemeyen insanlar için de binbir türlü yol var. Zaman tâbi biraz zalim bu konuda. Eskiden olanlar anılarda kalıyor gibi geliyor. Eskiden böyleydi ama artık… diye bir bağlaçla anlamı da duygusu da tersine dönen cümleler ile eskisi gibi olmayan ne varsa, yerini özlem dolduruyor. Aslında şimdi de var. Sadece ne oluyorsa bu dönemlerde, hızlı hızlı akıp gidiyor. Biz tadını bulamayıp, öncekini arıyor, bizde olmayıp, başkasında olanı özlemle seyrediyoruz. Onlarınki efsane bizimki fasa fiso gibi. Belki de çok büyük beklenti içinde olmayıp, gerçekten sizin olanın değerini bilmek gerekir. Aile olmak bence böyle bir şey. Katlanılmaz biri bile olsa sevdikleriniz, onsuz hayatın makarnasız bir pazar günü gibi olması, yokluğunun özlemle anılacak bir boşluk olması gibi ve bireysel olarak sizi sadece o veya onlar olduğu için daha iyi hissettirmiş olan onlarca önemli, önemsiz ayrıntı gibi. Hayat, sizin içinizi dolduran insanlar varsa güzel. Aileniz, çekirdek aileniz, yakın bir arkadaşınız, derin bir sohbet ile sevmiş olduğunuz bir dostunuz ile mesela.
    Benim her yazımın bir çıkış noktası var. Bu sefer halam ve eniştem idi. Halam, hastalığı boyunca enişteme;
    – O benim her şeyim diyordu. O olmasa ne yaparım diyordu.
    Dediğim gibi her şeyin çok da yolunda olması gerekmiyor sevebilmek, tadını almak için. Zaten zor olan, kolay olmayan günleri, dilinde ve kalbinde bir lezzet ile geçebilmek. Bu günler de geçecek inşallah hala. Yine, ben onsuz ne yaparım, o benim her şeyim diyeceksin. Geçecek halacığım, bu sefer de geçecek…