• Köklerim

    İnsan, kökü olduğunu, yaşadığı sürece aslında biliyor. Ancak, idrak noktası diyebileceğimiz yaşlarda fark ediyor. Göre göre büyüyorsun. İçine işliyor, iyi veya kötü, normal olan veya aslında normal olmayıp birilerinin normali olan,ne var ne yoksa işte. Doğduğumuz günden, hayatın karşısında iki ayak üzerinde kuvvetle basabilecek yaşa gelene kadar, bir anlamda donanıyor, hem geçmiş mirasımız, hem de önümüze kattıklarımız ile belli bir yaşa geliyoruz. Bu sabah bahçede iki kişi vardı, ağaçları budamak için gelmişler. Ocakta çay kaynıyordu. Biraz konuştuktan sonra çayı ikram ettim. Çayı doldururken eşime;

    • “Rahmetli anneannemden böyle gördüm” dedim. Hele o evin inşaatı yapılırken, ne kadar zorlanmış, dedem hasta, işçilere kaç öğün yemek hazırlamış, “Hep dua ettiler bana” derdi anneannem. Eşim de;
    • “Biraz da işi iyi yapsınlar ” diye verilir dedi.
    • Öyle değil, dedim. Böyle gördüğümüz için böyle yapıyorum. Ben, bu düşünce ile kimseye bir şey ikram etmem. Komşumun evini tadilata geldiler, kaç gün çay, meyve, su, bisküvi taşıdım dedim.
      Ne farklı değil mi? İşte böyle böyle bir çay bile , kökümüzden ne kadar suyu gövdemize, yapraklarımıza almışız, ne kadarını toprağa vermişiz, anlatıyor. Şimdilerde, benim köklerim çok kıymetli geliyor bana. Daha erken gençlik dönemlerimde, tepeden bakardım. Birinin saygın olmasını belirleyen kriterlerim vardı belki de. Mesleği, dışı, konuşması derken, insanın özünü atıp geçmişiz. Daha gençken, kıymetini bilemediğim çok şey için ince bir keder duyuyorum. Konuyu bir yere getirmek için yazdım.
      Dışarıdan on numara beş yıldız gibi görünen hayatımda, oğullarımı büyütürken çok zorlandım, halen yolun çeyreğinde bile değilim ve çok zorlanıyorum.(her şey için sonsuz şükür ettiğimi söylememe gerek yok. Büyük oğlum, bize tepeden tepeden bakıyor, kökünü, nereden olduğunu unutuyor bence. Benim, zamanında görmemişim, kıymetini bilmemişim dediğim şeyleri, o aşağılıyor. Ona göre sadece, kendi doğruları var.
      ‌-‘Bizimkiler tutucu, geleneksel.” Bunlar onun lafları ki; kendimi hiç bir zaman böyle tanımlamadım. Lütfen bu yazıyı okuyup, geçecek yazmayın. Biliyorum ben de, eğer nasibimizde görmek varsa, geçecek ve göreceğiz. Ancak, keşke bilebilse oğlum, biraz anlayabilse diye, tek doğru olmadığını, herkesin farklı olabileceğini ve farklı insanların aynı sofrada buluşup, bunu, onları bağlayan tüm ortak değerleri için yapabildiğini. Benden daha iyi bildiği ve yapabildiği onlarca şey olduğunu biliyorum. Ancak biliyorum, insan kökünden su almaya devam etmeli, yaşamanın enerjisi gibi, içinde yaşayan bazı şeyleri kesip atmak olmaz. Arada bildiğim kadarıyla eskilerden bir şeyler anlatıyorum. Babama, sofradayken bir defa, anlatsana baba dedim. Nasıl geldin tuz kamyonunun tepesinde İstanbul ‘ a? Yazın derilerin yana yana, nasıl ekmeksiz kaldın, nasıl soğuktu o yurtlar, nasıl hayal kurmuştun o 4 kişilik aileyi balkonda oturur, sohbet eder bir şekilde gördüğünde? Alp de vardı. Anladı mı bilmem. Ben daha yeni biliyor, anlıyorum. Benim babam tamirci derdim ben mesela, önceden çekinirdim , tamirci derken. Şimdi, böyle protokol falan oluyor. Gururla söylüyorum.
      “Benim babam tamirci. ” Kazandığının her kuruşunu hak etmiş, ülkenin en iyi motor ustası. Bir tanesi daha yok. Yağlı tulumunu çıkarıp, en iyi markaların takımlarını giyip, en güzel otellerde konaklayabilen, hayata bakışı çoğu zaman bize sert gelse de, zamanla, “ne doğruymuş o zamanlar” dediğim. Hataları, sevaplarıyla babam. Bazen kızdığım, çoğu zaman büyük minnet ve hayranlık duyduğum. Keşke oğlum da bilse, insanın kökü taa derinde, gücünü ondan alıp, ileri atılmak için bir kuvvet, en büyük dayanak. Oğullarım ile çok konuşuyorum ben, hem de çok. Anlatamıyorum, yanlış yerden dalıyor olabilirim. Ama bitmeyecek bu çabam, yaşadığım sürece, bildiğimi, gördüğümü, kendi çapım neyse artık, elimden geldiğince. Bir gün onlar da bilecek, hissedecek. Yaa evet, annem derdi diye… #içimdengeldiyazdım#kendimenotlar Aralık 30, 2023 Uşak