Ketum

Bu ara yazmaya çalışıp yazamıyorum. Elalem yine beni ele geçirdi. Hissettiğimi yazıp, o anlık duygunun birine geçmesinden imtina eder oldum…Beni yargılamasın artık o okuyan kimse, içimi görmesin, kimse artık. Kabuğum yeterince sert mi diye tekrar tekrar bakayım istiyorum. Görmesin kimse beni. Ben de “ketum” olayım. Kıymetli, kıymetsiz ben de örteyim üzerini istiyorum çok da lüzumsuz bir durumu. Belki böyle böyle, ben de pişerim, taş olur açmam kapımı kimselere diyorum. Sahi, insanın içi böyle mi taşlaşıyordu? Kapılarını kapatmayı insan, hem aklını hem de kalbini ardına kadar açtıktan sonra mı öğreniyordu? Unuttum sahiden. Ben de öyle oluyorum dönem dönem. Söz bu sefer, dönmem tavrımdan diyip, içime eski ben kaçıyor. Bakıyorum hoop, açılmış kapılar. Buyur gel diyorum… Nerede o inatçı, dik duruş. Olmuyor benden yani. Mayam böyle, evde pişen yemeğin kokusu 100 metre ötede. Al sen de tadına bak der gibiyim. Halbuki öyle mi çoğu kimse. Birbirlerine aslında nasıl baktıklarını, bana nasıl da mesafeli olduklarını görüyorum. Kimi zaman dertleniyorum bu lüzumsuz durumla. Bazen de, “sal kızım, gitsin” diyorum. Kapının ardı önemli. Hem içime açılan kapılar, hem de içimden kapanan kapılar. Gece gece nereden çıktı bu yazı, inanın bilmiyorum. Uyku tutmadı, belki de şu kapılar kapanınca, yine tuttum eleştirdim kendimi. Ne kendimi, ne çocukları mutlu edebildim bu akşam belki. İşte bir yerlerden geldi, kalemin ucuna kondu yine artık bir şeyler. Çok da önemli değil aslında, anlık, dedim ya, üzerinde düşünülecek bir şey değil, hatta hiç değil..Yine her zamanki gibi #içimdengeldiyazdım Eylül 28, 2023 Uşak

Bir cevap yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir