Gayduru Gudduk
Her kurum neredeyse arşivlerini açtı. Gazeteler, devlet tiyatroları, televizyonlar vs. İnsanlar evde vakit geçirebilsin diye bazı uygulamalar ücretsiz olarak çoğumuzun kolaylıkla erişebildiği mecralar olarak ayağımıza geldi. Dün kesme tahtasında bir şey doğrarken, aklıma Mehmet bakkal geldi🙄Sonra araba sesi duydum. Babamın akşam 8′ de eve gelip park ettiği arabasının el freni sesini hatırladım.Görmesem bile, el frenini çekişinden , babamın geldiğini anlardım. Sonra, yahu bana ne oluyor bu aralar dedim. Hani olağanüstü günler geçiriyoruz kabul de, bu arşivi karıştırma işi nereden çıktı? Sürekli eskiden bir fotoğraf, bir koku, bir an aklıma gelip, o anımı ele geçiriyor. Kendi kendime şöyle yorumladım. Gelecek kaygısı, varolma güdüsü bana geçmişi sorgulatıyor, hatırlatıyor. Geleceği hiç bir zaman bilemeyiz de, bu sefer endişe var. Kiminde az, kiminde çok. Oradan, buradan, türlü türlü konulardan yazasım var. İlk, ortaokulda yazmaya çalışmıştım. Yazı büyükbabam hakkındaydı. Sinirli bir Türkçe öğretmenimiz vardı. Yeni Türkçe’ ye düşkün biriydi. Yazıda da “tahsil” sözcüğünü kullandığım için yazımı eleştirmiş ve yetersiz bulduğunu, bu kelimelerin benim yaşıma yakışmadığını söylemişti. Daha güzel yazı yazan bir sınıf arkadaşım vardı. Onun yazısını çok yüceltmiş, beni hayal kırıklığına uğratmıştı. İnsan hafızası ne garip,nereden hatırlatıyor bana bunları. Sonra, lisede, kalplerimizin halen bir olduğunu bildiğim 4 kız olarak, kendimize, nevi şahsına münhasır bir grup adı bulmuş ve kendi içimizdeki bu birliğe yürekten inanmıştık. “Gayduru Gudduk”. Bizim yaşımızdaki kızlar, kendi dönemlerine göre olağan sayılabilecek hareketler sergilerken, biz platonik zevzeklikler peşinde, ota çöpe şiir, şarkı, düz metinler, methiyeler, yergiler, güzellemeler yazmak ile meşguldük. Yüzlerce eser bıraktık diyebilirim. Yazdığımız herşeyi, ama herşeyi ABUK olarak nitelendiriyorduk. Dışarıdan, çok kendi halinde görünen biz, bir araya gelince, herkes ve herşey hakkında şifreli, kafiyeli yazılar yazıyor, edebiyat akımları gibi, kendi çöplüğümüzün akımını buluyorduk. Sadece bizim anlayabildiğimiz, doğal olarak bizim çok gülebildigimiz günlerdi. Kimimize göre, halet-i ruhiyemiz çok sağlıklı değildi, ki bu da bir ihtimal. Bu yaz İstanbul’ daki evi taşırken, arşivden bulduklarıma halen gülerken, kızlarla da paylaştım. Hepimiz, yine aynı şekilde güldük. Geçmiş günlerin arşivleri, bizi üzebilir, güldürebilir, düşündüren olur, ağlata da bilir. Zira, bu günlerde, umudumuzu korumaya çalışmaktan ve çokça şükretmekten başka yapacak bir şeyim olmadığını biliyorum. Aklımı yerinde tutmaya gayret ediyorum. Haberler beni ürkütüyor. Düşüncelerim olumsuz olanları geriye ket vurarak, bana arşivleri hatırlatıyor diye düşünüyorum.