-
Elbette
Az önce Candan Erçetin ‘ in Avrupa’da Metropole Orkestrası ile verdiği konseri kısacık dinledim. Yeni bir şeyler yazmaya, bu sefer bu güzel konser videosu vesile oldu. Dedim ki kendime;- Herkesin ruhunun ,duyduğu güzel bir tını ile peşinden gitmeye hasret kaldığı yerler ve zamanlar var, olmalı!Bu video, kısacık da olsa hasret kaldığım yer ve zamana sürükledi, hızlıca yerime geri gönderdi. Bu tatlı müzikle birlikte, omzumun üzerinden esip geçen İstanbul havası, rüzgarın özlemişiz dedirttiği o yaz akşamındaki üşüme hissi, parfüm kokuları, deniz kokusu, birbirinin içine geçmiş iyi insan enerjileri, oturduğun koltuğun rahatsızlığı ama boş vermişliği… Sanki tüm bunları ve fazlasını bir zaman kapsülüne koyup önüme getirdim. Dedim ya, insan kendini iyi hissettiren şeylerin peşinden gitmeli, belki benim gibi yine şifayı kapmış bir halde battaniyenin altından, belki ofisteki masadan, belki makine başındayken, belki de ne işim var dediğiniz fotoğraf karesinin içinden, gülümsemeye çalışırken. Bu aralar, iyi gelen ne vardıysa, unutmuşum. Aramayı da, çağırmayı da…Eylül ‘ den beri, bir türlü toparlanamadım. Düşük kan değerleri, tansiyon, iki kulağım arasındaki sis bulutu ve dönme derken, biri arkamdan beni dürtüyor ve arkadan çekişli bir şekilde günlük koşturmayı tamamlamaya çalışıyorum. Gelip geçici şeyler olsun, hep söylediğim gibi.Bir sürü yazı karaladım. Hep yarım. Kızıyorum kendime. Maymun iştahlı diyorum. Bitmiyor elimde bir şey. Böyle yarım yarım her şeyim. İş yarım, ev yarım, çocuklar da yarım, ben zaten yarım…Böyle böyle düşünürken, insan sadece bir an mutlu olup, onun sıcaklığıyla gününü kurtarır mı ki, dedim. Mesela, içini acıtsa bile, çağırmak lazım iyi olanları. Geçmişimiz varsa, yarın için de olmak için bir sebebimiz var. Ben bugün güzel anıları çağırdım bu şarkılarla. Sonra da bugünkü enerjimi onlardan aldım. Belki kiminiz diyordur, yattığı yerden kendine bir şeyler bulmuş, kolay tâbi diye. Bu yazıyı bile çok zor yazdım. Kerem durmadan bağırıyor şu an, bahçedeki ışıkların kumandasını bozdu. Bahçemizde sanki bir disko topu var şu an ve kapatamıyorum. Kerem mutfakta 80.turunu koşarak tamamlıyor, Mert’e yeni gelen futbol topunun içine “töreni” diye tabir ettiği tornavidayı çevirmek suretiyle içine soktu. Mert ile birbirlerine girdiler. Bir de ergenlik var. Sanki Moipark’ ta korku tüneline girmişiz, ne zaman çıkarız Allah bilir diye bekliyoruz. Her şeyin ne harika olduğu, ne de çok kötü olduğu bir günden şükürle yazıyorum. Ben çağırdım o anları bugüne şükürle. Sonra devam ettim önümde yaşanacaklara. Bilmiyorum ki yarın ne getirecek, herkes gibi. Bugün kendime bu yolu buldum, yarına Allah Kerim 🙏
-
Teyzem
Teyzem…O da teyzesine bir şiir yazmış ve sonrasında o defteri kaybetmişti. O günlerde blog veya sosyal medya olsaydı, belki hepsini birer birer okuyor olurduk. O güzel şiirlerden aklımda kalan “Teyzem” ve “Megaloman” şiirleriydi.
Küçük bir kız çocuğuydum. Anneannemin evinde bir vesikalık fotoğraf bulmuştum. Fotoğrafı elimde tutup anneme sorduğumu hatırlıyorum;
-Anne, bana bu önlüğü ne zaman giydirdiniz?
Küçükken çok benzerdim teyzemin o fotoğrafına.
Mor eteği, kırmızı ceketi, koca halka küpeleri, upuzun güzel saçları, ailede “süslü” lakabıyla teyzem, çocukken benim hissedemediğim bir hayat mücadelesi ile beraber biraz pembe bakar, çokça hayal ederdi. Bugün teyzemi gördüm. Kırmızı elbisesi, kısacık sarı saçları ve mini mini halleriyle yine yüzü gülüyordu, ne güzel… Asansör beklerken;-Anneannemden bayrağı sen aldın dedik. En çok hatır soran, tüm eş ve dost ile iletişimi halen koruyan, üşenmeyip giden, diğerlerine haber eden, kendinden vazgeçmeyen,biraz pembe bakabilen, hâlâ hayal kurabilen teyzem.
Hiçbir şeyin eski tadıyla yenmediği günlerdeyiz. Günler geçiyor ama doyurmaya yetmiyor bizi. Kimi insanlar geçiyor hayatımızdan ama sası, zamanında toprağın suyunu yeteri kadar alamamış, tam zamanında soğuktan çiçekleri donmuş, meyve verecekken meyvesini kuşlar yemiş insanlar. Nereden baksan bir tarafıyla eksik kalmış. . Sohbeti tatsız, hayalleri donuk. Ne güzel dedim, o insanlardan değil Teyzem. Hâlen değil. İyi geldi teyzemi yeniden görmek. Teyzemin tedaviden sonra, kemoterapi ve radyoterapi almadığı, sağlığına kavuştuğu ilk doğum günü. Sanki o anlattığı hayalleri gerçek olmuş gibi kırışık konmamış yüzünde. Ben böyle yazarak anlatıyorum. Bu da benim kusurum bir anlamda. Jetonlarım köşeli, sonradan sonradan idrak ediyor, daha doğrusu önce o duyguyu anlıyor ve sonra hissediyorum. Nice yaşların olsun teyze. Bu yazdıklarım hem kalbimizde hem de burada kalsın.Senin şiirlerin gibi olmasın, hiç kaybolmasın. İçimden geldi yazdım. Haziran 24, 2023 -
Kendimi temize çekiyorum
Kendimi temize çekiyorum. Böyle bir hissi yaşamak için, sanki kendimle, içimde affedemediklerimle vedalaşıyorum. Azot çevrimi gibi takılıp kalmışım aynı döngüde. Midem dolu ama ruhum beslenmemiş. Kanım sanki coşkuyla akmıyor. Temize çekiyorum kendimi işte. Affetmeye çalışıyorum. Affedemediklerime mesafe koyarak, daha az konuşurak, olmasa da kabul etmeye çalışarak.
O döngüden çıkıp, bu sefer daha da eskiye gidip, beni eskilerden bilip, tüm amasız fakatsız hallerimle, kilometrelerce yürüdüğümüz, bir şarkıyı bağıra çağıra söylediğimiz, aynı odada haftanın 6 günü mesai yaptığımız, tüm abuk hallerimizle yaşadığımız dostlukları öyle özlemişim ki. Bugün aynı tüm bunları yaptığımız arkadaşım Esra’ yı aradım. Esra, Zuhal ve ben. Üçümüz karnımızda birer bebek taşıyorken, hatta Esra ile daha da evvel deli dolu kızlarken, bir şarkıyı kasedi koyup çevire çevire aynı odada akşamı ederken ne zamanlar geçirmişiz. Sonrasında anlamsız bir kopuş…Bu kadar yıl hangi ara geçmiş…
Ve sonra Zuhal geldi buraya bir vesile ile. Eski arkadaşlar iyilikleri ile geliyorlar yanımıza. Sanki benim için kalbinin bir köşesine bu Türkan için diyip, iyi dileklerini orada korumuş ve uzak yıllardan, yollardan getirmiş. Zuhal bana dedi ki,Türkan, hazır Esra. O da seninle görüşmek istiyor.
Gidince İstanbul ‘ a arayacaktım. Olmadı. Aradım bugün. Sanki her şey 11 yıl öncesinde kalmış. Ben konuşmak istemiyorum ne olmuş diye dedi. Konuşmadık. Temize çekiyorum kendimi. Kendime o kadar yalın geldim ki bu ara. İçim ayna gibi. Bakınca görüyorlar beni diye utanıyorum. Öyle huzur geldi ki bana, eskilerde bir kırık acaba bırakmadım kendime. Yine böyle bir akşam vakti, içimden geldi yazdım. İyi ki yazdım. Hep yazayım. -
Koca dünyaya sığmıyor insan
İnsan sığamıyor koca dünyaya. Hâlbuki her insan koca dünyayı içine sığdırabilme meziyeti ile donatılmış iken, belki de bu güce yetti yetecek gücü bulabildiği nice zamanlar varken. Dünya insanın içinde, insan kendini koca dünyaya öyle de böyle de sığdıramıyor kimi zaman. Hep bir planlar, hep bugünden farklı bir yerde olma gayreti, kimi zaman koşup, kimi zaman düştüğümüz günler ve geceler boyunca bile, hep bir dünyada yer edinme gayretiyle üstelik. Bir de ben varım dercesine bu gayret .Koca koca binaların camlarla kapatılmış balkonlarından kimimiz dünyayı seyrediyor, kimi yaşıyor dibine kadar hayatını , kendince elbet. Daha iyisi, en güzeli derken iç sıkıntısı geliyor kimimize. Hep çok iyi olup, aslında ulvi amaçlarla, çok masumca sebeplerle birilerinin hayatına saygı duymayıp, değer vermeyip, bu koca dünyada bir yer edinmeye çalışanlarımız da, ” hep haklı, hep en doğru” oluyor. Hepsinin derdi, bir yer bulabilmek. Dünya kocaman ama her insan içine alamıyor ki dünyayı. Alanlar pek az, ışıkları var, bir çift gözün nuru var üstlerinde.
Kendimi tekrar ediyormuşum yazılarımda. Belki ediyorumdur. Çıkamıyormuşum bu döngüden. Çıkamıyorumdur. Kendime değiyor yazılarım. Hiç değilse…. Bugün de böyle olsun.
Mayıs 20, 2023 #içimdengeldiyazdım #kendimenotlar -
3 çocuklu hayata hoş geldim
3 çocuklu hayatın tam ortasından bildiriyorum. Öncelikle ne zaman sabah oluyor, ne zaman gece anlamıyorum. Kerem 4 gün sonra 3 aylık oluyor bile. Sanki 100 metre koşusundayım, ya da çocukken oynadığımız commodore 64 oyunlarındaki gibi hedefe ulaşmak için, engelleri bir bir aşmalı ve yıldızları toplamalıyım gibi hissediyorum. Alp, tam bir ön ergen. Ne zaman düzgün bir konuşma geçecek, hadi bakalım derken sonunu toparlayamadığım bir çıkmaza giriyoruz. Bazen sabır, bazen öfke patlaması derken, gençlik dönemlerine düşe kalka, yara bere içinde ilerliyoruz. Daha iyisi olsun diye, tüm doğruluğuyla, güzel anılar biriktirelim hadi diyorum. Tamam annecim lafı yine uzayda boş bir seda oluyor. Önce sağlık, huzur ve mutluluk diyor bazen kendimi susturuyorum. Mert ise, yani benim mintoş 2 numaramın içinden başka bir çocuk çıktı. Tam, Kerem, beyaz gürültü denilen o uğultuyla uyudu derken, Mert köşeden kardeşimmm nidalarıyla çıkıyor ya da Kerem’ in yüzüne doğru sokulup öksürmeye başlıyor. Akşamları ise en civcivli zamanımız. Kerem, kolik bir bebek. Akşamları uyuyana kadar maaile, acaba aç mı, acaba masaj mı yapsak, acaba sıcaktan mı bunaldı varsayımlarıyla her tür yöntemi deniyoruz. Sonunda destek kuvvetlerle, diğer çocukların da fiziksel, duygusal, oyun, gezme, eğlence, sosyalleşme ihtiyaçlarını karşılamaya çalışarak çığlık sesleri içinde gece oluyor ve gece mesaim başlıyor. Yeni bir güne doğru…#3erkekçocuk#3çocukluhayat
-
Pırıltı
Duygularımı, yaşadığım ânı , dahası dönüm noktalarını bile yaşarken, duygularımı ifade edemedim. Biraz böyle büyütüldüğümden, böyle olduğumu düşünüyorum. Bu güne kadar insanların benim hakkımda ne dediği, ne düşündüğü hep önemli oldu. Günü yaşadım, önemli dönemeçlerden de geçtim. Bazı insanlara nasip olmayan mutlu günlerim de oldu. Kimsenin yanında, gözümden yaşlar gelene kadar güldüğüm sayılıdır. Ağladım ama.
Ne kadar sevildiğimi hiçbir zaman anlayamadım. Bendeki sevginin karşılığını bulamadığım onlarca an var aklımda.
Sebebi, kendi kendime anlık yaşadığım duygu yoğunluğunun hayatımın tümüne sirayet etmemesidir. Kendimce kırılgan ve olmadık zamanlarda hunharca kıran olmam, bundan mütevellittir. Kendimi çözümleme arifesindeyim. Ah bir başarsam… Mutlu çocukluk günleri, ağrılı ilk ergenlik dönemleri, kendimi bulmaya çalışma dönemleri derken, kendimi ruhen ne kadar yorduğumu anlıyorum. Şu an olduğum yaşta, 3 çocuğun annesi ve bir başkanın eşi olarak, dışarıdan imrenilen hayatımda ,gerçek kendimi yeniden bulmak ve gözlerimin karasındaki pırıltıya yeniden kavuşmak istiyorum. Her şeye ama her şeye sonsuz defa şükreden ben, böyle düşünerek nankörlük yapıyor olabilirim ancak yazar bu defa gerçekten böyle hissediyor. -
Şükür
Birlikte büyüdüğüm, beni büyüten insanlar var. Herkesten birşeyler öğrendim. Bazılarını bilinçli uyguladım hayatımda, bazılarını çok içselleştirdiğim için uyguladığımı fark etmem bu yılları buldu. Keşfe devam ediyorum ben de herkes gibi. Bazen öyle iştahla yazmak, yeni bir şeyler öğrenmenin hazzında kaybolmak istiyorum ki, bu yoğun hayat bana şiir, şarkı gibi bunu da unutturuyor. Aslında başka bir şeyler yazacaktım, ancak klavyem hızlı davranıp bazen başka limanlara gönderiyor beni. Öylesine, kim ne der diye düşünmeden yazmak isteği nedeniyle, yazdığım pek yanlış yönlere çekilebiliyor. Acaba niye yazmış,galiba çok dertli, çok mutsuz diye konuşanı da oluyor, beni arayan has arkadaşlarım da oluyor. İfade etmeyi seviyorum. İnstamom gibi , falanca arkadaşım iyi ki varsın, kocacım ömrüm gibi paylaşımlar yapamıyorum. Yaşamak bu değil, Bir günü zaten yoğun yaşayıp,bunu sosyal medya hesaplarında heba etmek istemiyorum. Âna tutunmaya çalışıyorum. Facebook ve Twitter hesabım yok. Instagram’da çok aktif değilim. Paylaşacak şu an bir blog hesabım da yok, o yüzden buraya yazıyorum. Gayet mutlu, huzurlu, şükür doluyum. Eşim, çocuklarımız ve tüm sevdiklerim huzurla nefes alıp verdikçe ben de mutluyum. Bahçemdeki aydınlatmanın verdiği ışık, soğuk havayı da benim içimi de ısıtıyor. Herkes gibi zorluklar var, ama ben falancanın yaşadığı zorluktan beslenip, altında bir şeyler aramıyorum. Hiç de umurumda değil. Meraklı herkese tavsiye ederim . Birlikte büyüdüğümüz insanlardan besleniriz dedim ya, teyzem mesela. Çok güzel şiirler yazardı. Hatta bir şiiri vardı. Adı da Megaloman. Şöyle diyordu. Altı parmaklı bir çocuk doğursam da, o benim bebeğim, o benim emeğim. Yani ben, falanca tarihte bir duygu paylaşımı yaptıysam, o benim dilimden akan, benim duygum. Merak uyandıracak bir konu hiç değil. Herşey yolunda, sonsuz şükür ve minnetle…
-
Hüsnü Amca’ya… (Kızlar ve babaları)
Hep annelik yücedir, ki öyledir. Cenneti anaların ayakları altına seren bir dinimiz var. Bunda hemfikirim. Anne, yeri doldurulamayan, ortalarda olmasa, bir yerlere gitse bile, hasretle yolu gözlenendir. Benim gibi kırkında da olsa, uzakta olduğundan, keşke istediğimde hemen görebilsem dediğim, kokusu çocukluğum, her geçen günle, geri getiremeyeceğim yaşanmışlığımdır.
Peki, bir baba ne kadar yer kaplar gönlümüzde? Bugün kızlar ve babaları dedim, benim babam ve kızları diye düşündüm. Çünkü ağladık tüm gün. Baba gidince, vicdan muhasebesi daha derin olabilir diye düşündüm. Çünkü geçilen yıllar da yollar da karışık, çetrefilli. Dümdüz bir ovaya uzanamıyor ki çocukluk, ilk genç kızlık dönemleri ve genç kadınlık yılları. Bence çoğumuz annemizle geçirdiğimiz kadar uzun zamanı paylaşamıyoruz babamızla. Belki daha çok kucaklamalıyım babamı da, en az annem kadar olmalı. Kalbim, ah dememeli. İyi ki demeliyim. Babam çok şükür sağ. Allah’ım uzun ömürler versin hepsine. Ne olur dedim bir erkek gidince? Eşime baktım, doyamam herhalde dedim. Peki gidenler doydu mu ki dedim, tövbe dedim. Sonra düşündüm; bir erkek gidince, artık sevdiğinin kucağı, kızının sırtını yasladığı dağı olmaz diye hislendim. Puslandı gözlerim. Kalemin anlatmaya yetmeyeceği duygular düğüm oldu boğazımda. Yine her ölüm gibi,bu sefer de bana bir tokat attı ve gitti. Mekanın cennet olsun amca. 😢 -
Pandemi Vol. bilmem kaç
Ben ve çocuklar evdeyiz. Eşim işe gidip geliyor. Endişeliyim ben de herkes gibi. Koronadan ölmezsek, Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi’ne yatabilir yahut reddedip kafamda huni ile gezmeyi kabul eden tescilli bir deli olurum😊 Bugün bir uzman, dışardan gelince, kapı kolunu dirseğinizle açın,sonra ellerinizi yıkayın yarım dakika ve üzerinize değiştirip, çamaşırlarınızı 60 derecede yıkayınız diyor.🙄 Sanal market, Uşak gibi bir yerde gece ancak siparişi getirebildi. Havlu kağıt evde hızla bitiyor, daha denk getirip alabilmiş değilim. Dışarıdan her gelene şüphe ile yaklaşıyorum. Evde büyük oğlum ve eşim ile hijyen deliliği yüzünden tartışmamak için dişlerimi sıkıyorum. Zaten bu salgın, evlilikleri önemli derecede test edecek, bundan eminim. Damacana su siparişi verdim, damacanayı kolonya ile sildim. Ne hale geldik. Zaten hijyen konusunda, bilenler bilir, oldukça takıntılı olup, maalesef ki başak burcuyum 😁 Bu günleri geçirmek için, kesinlikle tedbirli olmalı, evde kalmalı, büyüklerimizle temas halinde olmadan bu günleri geçirmeye çalışmalıyız. Çok zor da olsa, umutlu olmalıyız. Bizler, bu dünya sahnesinde belki de oynanan bir taş da olsak, mevcut durum içinde umutlu olmalıyız. Herkese sağlıklı günler diliyorum. Bu arada, totem yaptım, orkidelerimin hepsi çiçek açınca bahar gelecek. Umut etmekten kimse ölmemiş.
-
Kimine bin yılda gelir umut, kiminde hep var
İnsan büyüdükçe ya da yaşlandıkça diyeyim, çocuk tarafına daha çok yaslanıyor. İçimdeki dengeyi bulabilmem için, bir şeyler ile hizalandığımı hissedebilmem için belki, türlü sebepler ile, burada bir çırpıda söylenebilecek onlarca haklı gerekçe ile. Yaşadığımız yüzyıl belki de çocuk tarafımızı bir umut gibi cebimizde tutmayı gerektiriyor. Sabah kalkınca, Kerem’in uyuyor olmasını fırsat bilip elimdeki küçük budama makası ile gözünün içine baktığım manolya ağacımın etrafındaki çimleri kestim. Olduğu kadar işte deyip, dibine diktiğim lale soğanlarını artık daha rahat görebileceğimi düşündüm. Fazladan verebileceği genç bir yeşil yaprak ile beni mutlu edeceğini bildiğim manolyama tekrar baktım. Hatta, gerçekten bu sene olmayacağını bilsem de, belki tek bir beyaz çiçeğini görür ve koklarım dedim. Bunu çok da beklemiyorken üstelik. İnsanın çocuk tarafı cebindeki umudu gerçekten. Tüm kartlar tükendiğinde , ortaya işe yarar mı umuduyla atılabilecek son yegane kırıntı belki de. Bugün manolyamın etrafındaki çimleri seyrelttikten sonra, tam da bu duyguyla baktım camdan dışarı. Hâlbuki geçen hafta da, bu haftaki gibi, “ya uzun uzun yürümeli ya da çiçek dikmeliyim” diyerek yatmış, geçen hafta ikisini de yapamamıştım. Varmış bir bildiğim. İyi gelir insana, umudunu cebinde tutmak. Hâl böyleyken, yaşananların öznesi değilken, sadece şahit olmuşken dahi ya da çaresizce çocuklara artık şarkılardaki gibi bir dünya bırakamayacağımızı biliyorken, düşünüyor ve durumu ne yapalım diyerek kabul edip, bir yol tutturup yaşıyorken de, her şekilde, her fırsatta. Kimine bin yılda bir gelir bu umut, kiminde hep var. Bugün de böyle. #içimdengeldiyazdım #kendimenotlar
Nisan 9, 2023